İçeriğe geç

Göreslenmek ne demek ?

Toplumu Anlamaya Dair: “Göreslenmek” Kavramı Üzerine Sosyolojik Bir Yolculuk

Bir araştırmacı olarak insan davranışlarını, toplumsal kalıpları ve görünmeyen etkileşim ağlarını incelerken hep aynı soruya dönerim: “Biz kimiz, bizi kim yapıyor?”

İşte tam bu noktada, “göreslenmek” kavramı toplumsal çözümlemelerin merkezine yerleşir. Çünkü göreslenmek, bireyin toplum içinde şekillenişini, başkalarının bakışında yeniden inşa oluşunu ve görünürlükle kimlik arasındaki hassas bağı anlatır.

Bu kelime ilk bakışta dilsel olarak yeni görünse de, aslında kadim bir sosyolojik olgunun ifadesidir: “insanın, başkalarının gözünde kim olduğuna dönüşmesi.”

Göreslenmek Ne Demek?

Toplumsal Görünürlük ve Kimlik İnşası

Sosyolojik anlamda göreslenmek, bireyin kendini toplumsal yapıların, normların ve rollerin içinde başkalarının gözleriyle tanımlaması sürecidir.

Bir başka deyişle, göreslenmek “görülmek” değil, “görülerek biçimlenmek”tir. İnsan, toplumun içinde sadece var olmakla kalmaz; toplumun onu nasıl gördüğüne göre hareket eder, hisseder ve hatta düşünür.

Göreslenmek kavramı, Erving Goffman’ın “gündelik yaşamda benliğin sunumu” teorisini hatırlatır. Goffman’a göre birey, toplumsal sahnede sürekli bir performans içindedir.

Bu performansın izleyicisi toplumdur; alkışlayan ya da yargılayan, onaylayan ya da dışlayan yine toplumun kendisidir. İşte göreslenmek, bu karşılıklı bakışların yarattığı bir aynalanma sürecidir.

Toplumun Gözü, Bireyin Aynası

Bir birey, toplum içinde “kimin gözüyle” görüldüğünü fark etmeden var olamaz.

Kadın, erkek, çocuk ya da yaşlı… Herkes kendi kimliğini, başkalarının onu nasıl “gördüğüne” göre inşa eder.

Bu nedenle göreslenmek, yalnızca bireysel bir farkındalık değil; aynı zamanda toplumsal bir aidiyet biçimidir.

Toplumsal Normlar ve Göreslenmenin Yönü

Normların Görünmeyen Ağı

Toplumlar, bireylerin davranışlarını yönlendiren görünmez kurallarla örülüdür.

Bu normlar, neyin “doğru”, “uygun” veya “yakışır” olduğunu belirler. Göreslenmek, işte bu normların süzgecinden geçerek şekillenir.

Bir kadın, toplumun “kadınlık” tanımına uygun biçimde davranmak zorunda hissederken; bir erkek, “erkeklik” rolüne sığmayan davranışlardan kaçınır.

Toplumsal normlar, bireyin göreslenme biçimini yönlendirir. Çünkü kimliğin bir kısmı özgür seçimlerden değil, toplumsal beklentilerden doğar.

Göreslenmek ve Roller Arasındaki Gerilim

Bir erkek ağladığında “zayıf” olarak görülür; bir kadın sert konuştuğunda “kaba” olarak tanımlanır.

Bu yargılar, göreslenmenin sınırlarını çizer. Birey, “nasıl görünmesi gerektiği” üzerine içselleştirilmiş bir denetim mekanizması geliştirir.

Bu durum Michel Foucault’nun “panoptikon” metaforunu anımsatır: birey, kimsenin bakmadığı anda bile, sanki izleniyormuş gibi davranır.

Göreslenmek, işte bu içselleştirilmiş gözetimin ruhsal izdüşümüdür.

Cinsiyet Rolleri ve Göreslenmenin İki Yüzü

Erkeklerin Yapısal İşlevleri

Geleneksel toplumsal yapıda erkekler genellikle üretim, statü ve güç ilişkileri içinde konumlanır.

Bir erkek, “geçindiren”, “yöneten” veya “koruyan” kimliklerle göreslenir. Bu durum onu, yapısal işlevler üzerinden tanımlanan bir toplumsal role iter.

Bir baba, işini kaybettiğinde yalnızca gelirini değil, toplumsal görünürlüğünü de kaybeder. Çünkü toplumun gözü, onun değerini “işlevi”yle ölçer.

Erkeklerin göreslenmesi, dolayısıyla bireysel değil, yapısal bir süreçtir.

Toplum, erkekten üretmesini bekler; üretmediğinde ise “eksik” hisseder. Bu da onun kimliğini ekonomik ve toplumsal üretkenlikle özdeşleştirir.

Kadınların İlişkisel Bağları

Kadınların göreslenme biçimi ise daha çok ilişkisel düzlemde işler. Kadın, aile içi roller, duygusal bağlar ve bakım ilişkileri üzerinden tanımlanır.

Bir kadının “iyi anne”, “fedakâr eş” veya “saygılı kız” olarak anılması, toplumsal göreslenmenin en belirgin örneklerindendir.

Bu tanımlar, kadını görünür kılar ama aynı zamanda sınırlar. Kadının bireyselliği, toplumsal onay mekanizmalarının içinde yeniden biçimlenir.

İlişkisel Güç ve Direniş

Yine de göreslenme yalnızca pasif bir süreç değildir. Kadınlar, bu normları dönüştürerek kendi görünürlük biçimlerini yaratabilir.

Bir kadın, iş hayatında var olarak; bir erkek, duygularını açıkça ifade ederek göreslenmenin yönünü değiştirebilir.

Bu dönüşüm, toplumun kendini yeniden inşa etmesi anlamına gelir.

Sonuç: Kendini Görmek mi, Görülmek mi?

Göreslenmek, toplumun aynasında kimliğimizi aradığımız bir süreçtir.

Bu süreç bazen onaylanmayı, bazen direnmeyi, bazen de kendi sesimizi duyurmayı gerektirir.

Toplum bizi görürken, biz de toplumu görürüz; her bakış, bir anlam değiştirir.

Şimdi düşünelim:

– Biz gerçekten kim olduğumuzu mu yaşıyoruz, yoksa toplumun bizden görmek istediğini mi?

– Görülmek, özgürleşmek midir, yoksa görünür olmanın baskısı altında şekil değiştirmek mi?

– Ve son olarak, kendi göreslenme biçimimizi değiştirme cesaretine sahip miyiz?

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

mecidiyeköy escort
Sitemap
grand opera bet güncel girişprop money