Müzikte Üç Ses Ne Demek? – Toplumsal Cinsiyet, Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Bir İnceleme
İstanbul’da yaşayan, 29 yaşında bir genç olarak her gün sokaklarda, toplu taşımada ya da işyerinde gözlemlediğim o küçük ayrıntılar, aslında hayatın ne kadar karmaşık olduğunu gösteriyor. Bu karmaşıklığı en güzel müzik anlatır, çünkü müzik de tıpkı toplum gibi çok seslidir, çeşitlidir ve bazen tek bir notada bile toplumsal mesajlar barındırabilir. Bugün, “Müzikte üç ses ne demek?” sorusuna toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet perspektifinden yaklaşacağım.
Müzikte Üç Ses: Temel Bir Kavram
Öncelikle, müzikte “üç ses” dediğimizde, bunun anlamını netleştirelim. Müzikte üç ses, genellikle bir arpej veya akor oluşturulurken kullanılan üç farklı notadır. Yani, müziksel açıdan bakıldığında, bu üç ses birbirini tamamlar ve bir bütün oluşturur. Fakat burada duralım: Bu üç ses, sadece müzikal bir kavramdan ibaret mi? Yoksa toplumda farklı grupların birbirini nasıl tamamlayabileceğini ve seslerin birleşerek bir harmoni yaratabileceğini de anlatan bir metafor mu?
İstanbul’da bir gün, otobüste yanımda bir grup genç oturuyordu. Gençlerin konuşmalarını dinlerken, birinin “Müzik de bir çeşit sosyal adalet meselesidir, öyle değil mi?” dediğini duydum. Tabii ki, hemen dikkatimi çekti. Bu gençlerin arasında bir müzik tartışması vardı, ancak bu tartışma sadece notalarla ilgili değildi; toplumsal cinsiyet ve kimliklerle ilgili de bir derinlik vardı. “Üç ses ne demek?” sorusu, aslında “Hangi sesler duyuluyor ve hangi sesler susturuluyor?” sorusuna dönüşüyordu.
Üç Sesin Toplumsal Cinsiyetle İlişkisi
Müzikte üç ses, ilk bakışta sadece bir teknik mesele gibi görünebilir. Ancak, toplumsal cinsiyet perspektifinden bakıldığında, bir toplulukta ya da müzikte var olan sesler, aslında hangi cinsiyetlerin daha fazla duyulduğunu, hangilerinin yok sayıldığını gösterir. Müzikteki üç ses, tıpkı bir toplumda güçlü, zayıf ve yok sayılan cinsiyetlerin simgesi gibi düşünülebilir.
Bir gün iş yerimde bir toplantıya katıldım. Çalıştığım sivil toplum kuruluşunda, kadın hakları ve toplumsal cinsiyet eşitliği üzerine bir proje başlatıyorduk. Bu projede, müzik aracılığıyla toplumsal cinsiyetin nasıl şekillendiğini ve değiştiğini tartışıyorduk. Kadınlar genellikle müzikte arka planda kalırken, erkeklerin sesleri daha fazla öne çıkabiliyor. Bu da toplumda kadınların, tıpkı müzikteki “arka plandaki sesler” gibi, genellikle daha az görünür olmasına neden oluyor.
İstanbul’un sokaklarında, toplu taşıma araçlarında sıkça karşılaştığım bu tür farklılıkları gözlemlediğimde, müzik ve toplumsal cinsiyet ilişkisi çok daha belirginleşiyor. Kadınların ve LGBTQ+ bireylerinin sesleri çoğu zaman toplumda daha az yer buluyor. Yani, müzikteki üç sesin birinde ‘görünür’ olanlar erkekler, diğerinde ‘görünür’ olanlar ise kadınlar olabilir; geriye kalan sesler ise ya susturuluyor ya da dışlanıyor. Ancak müzikte olduğu gibi, toplumsal cinsiyet eşitliği için de bu üç sesin uyum içinde çalışması gerektiğini düşünüyorum.
Çeşitlilik ve Sosyal Adalet Perspektifinden Üç Ses
Müzikteki üç sesin toplumsal çeşitliliği ve sosyal adaleti nasıl temsil ettiğine gelirsek, burada daha geniş bir perspektife ihtiyacımız var. Bir toplumda seslerin çeşitliliği, sadece kadın ve erkek arasında değil, farklı etnik gruplar, dinler, kimlikler ve kültürler arasında da dağılır. Eğer bu sesler birbirini anlamadan ve dinlemeden bir arada bulunuyorsa, o zaman o toplumda gerçek bir uyumdan söz edilemez.
Bir gün arkadaşlarımla bir kafede otururken, müzik hakkında bir tartışma açtık. İstanbul’daki gençlerin, özellikle farklı kimliklere sahip olanların, müzikte kendilerini nasıl ifade ettiklerini konuştuk. Bir arkadaşım dedi ki, “Hep aynı tür müzikleri dinlemek insanı ne kadar daraltıyor! Hangi sesin duyulacağına toplum karar veriyor.” Burada önemli olan şey şu: Müzikteki üç ses, birbiriyle uyumlu bir şekilde çalıştığında toplumda da çeşitlilik ve eşitlik sağlanabilir. Eğer bu seslerden bir tanesi susturulursa, bütün diğer seslerin de potansiyeli engellenmiş olur.
Geçen gün, bir konser alanında yaşadığım bir deneyimi hatırlıyorum. Sahneye çıkan sanatçılardan biri, kendisini açıkça queer olarak tanıttı ve müzikle toplumsal adalet hakkında konuştu. Bu konuşmalar, toplumsal cinsiyetin ötesinde, çeşitliliğin nasıl kabul edilmesi gerektiğine dair önemli bir mesaj veriyordu. O anda müziğin gücünü ve birleştirici rolünü hissettim; çünkü bir ses tek başına yeterli olamayabilir, ama birlikte bir armoni oluşturduğunda toplumsal değişim sağlanabilir.
Üç Sesin Sentezi: Birlikte Var Olmak
Müzikte üç sesin varlığı, aslında toplumda da farklı kimliklerin bir arada var olabileceğinin bir simgesidir. Bir toplumda her bireyin sesi, o toplumu oluşturur ve zenginleştirir. Müzikte üç ses ne demek sorusunun cevabını verirken, her bir sesin kendine ait bir özgürlüğü ve gücü olduğunu kabul etmeliyiz. Müzikte olduğu gibi, toplumsal hayatta da her birey ve her ses, birbirini tamamlar. Kimse tek başına bütün bir toplumun sesini temsil etmemeli. Hepimizin sesi, bu çeşitliliği ve eşitliği yansıtmalıdır.
Sonuç: Müzik ve Toplum Arasındaki Bağ
Sonuç olarak, müzikteki üç sesin ne demek olduğunu, toplumsal cinsiyet, çeşitlilik ve sosyal adalet açısından incelediğimizde, aslında çok daha derin bir anlam taşıdığını fark ediyoruz. Müzikte üç ses, birbirini tamamlayan ve bir bütün oluşturan seslerdir. Toplumda da her birey ve kimlik, bir araya geldiğinde, uyumlu ve adil bir yaşam yaratabilir. Seslerin sadece duyulmakla kalmayıp, birbirini kabul etmesi ve desteklemesi gerektiğini unutmamalıyız.